Kategori arşivi: Şiirler

Şiirlerimin olduğu farklı bölüm.

Evlenmeden olmaz

Aklıma geldi Ekrem Şama hocamın bir şiirini paylaşayım dedim. Aslında bu şiir cinaslı şiirler arasından en iyilerinden. Tefekkür yapılacak bir şiir.

Ermiş bir kul, başını kaşıdı bir süre.
Gördüğü olay için daldı tefekküre,

“Ey Allah’ım Sahib-i Hikmet sensin ama,
Bir olay var ki asla sığmıyor aklıma;

Biz kulların şahidiz, her gün de görürüz;
Falanca kulun elli yıldır gece gündüz,

Eli duada, gözü yaşlı, boncuk boncuk.
Tek dileği var senden; erkek bir çocuk.

Duasını bir türlü etmiyorsun kabul,
Acep neden, ne hata işlemiştir bu kul?”

Gösterildi duanın kayıtlı defteri;
Gerçekten dua etmiş elli yıldan beri.

Mülahazat sütunu ve iri bir yazı;
“Kesin makbul değildir duanın bu tarzı.

Görevler yapılıp da dua etmek gerek,
Kul evlat istiyorsa önce evlenecek…”

http://www.ekremsama.com/fkra-iirler/206-evlenmeden-olmaz.html

Kadim dostuma

Merhaba kardeş nasılsın bugün
İyi değilsindir biliyorum gönlündedir hüzün
Belki de düşünüyorsun sende
Çıkış arıyorsundur hayat denen labirente

Ne günler geçmişti neler görmüştük
Sahilde azmı tekel birası içmiştik
Biz che şarkıları dinlerken devrimci olmuştuk
Emperyalist düzene karşı seninle karşı durmuştuk

Şairin dediği gibi su aktı tarih aktı fikir aktı
Seninle benden başka herkes sadece baktı
Günlerce memleket meselesi konuşurduk
Biz ne için çalışırdık?

Bir tarafta imam hatip bir tarafta devrim
Seninle ben geçirmiştik sanki evrim
Ne sevgili ne ana nede baba
Ne çare ki ilaç olamadı hiç bir şey
Hayat denen bu şerefsiz yolda,

Özlettin kendini be kardeş neredesin? şimdi sen
Sensiz çekilmiyor bu cehennem
Yanımda olsan dertlerimi paylaşsam
Desen ulan takma az kaldı devrime
Hadi gidelim kokoreç yemeye.

Sende olmayınca inan çekilmedi be bu hayat
Ne senin kaderin kaderdi nede benimki
Dostluğumuz önemliydi gerisi zaten ne ki
Bu dünyayı sie et ahrette de
Kadim dostumsun bunu bil yeterli.

İbrahim Kar
11 Haziran 2003

Hey İstanbul Hey Anılarımdan

istanbul

Sağlam bir darbesini yemediği müddetçe kimsenin bırakıp gidemediği o şehir İstanbul’ da aç sefil sürünüyordum o zamanlarda. Köhne bir pansiyonda taban tahtaları çürümüş, nem kokulu bir odada kalıyordum. Birkaç tane eski püskü elbise, bir masa saati birkaç tane başucu kitabı az sayıdaki eşyamı oluşturuyordu. Odanın köşesindeki ahşap masada her gün gerekirse yemekten kısıp bir iş umuduyla ilanlarına bakmak için aldığım gazeteler duruyordu. İstanbul’un taşı toprağı altındı oysa, bu şehri bilmeyenin dediği söz buydu. İstanbul hey İstanbul hey… Öyle bir şehirdir ki; can yakan, kalp acıtan bir sevgili gibidir. Ne vazgeçebilirsin ne de rahat katlanabilirsin ona. Hayatta düşmesin bir insan, bir iki tekme de tanıdıkları, iyi günde dost diye yanında gezenleri atar.

Çok zor günlerdi, zor zamanlardı. Kunduracılıktan anlar, saya dikimi yapabilirdim, çekirdekten yetişme mesleğimdi. Ama ne yazık ki bu işi artık makineler yapıyordu. Bir gün yine yarı aç yarı tok dolanırken Sarayburnu’nda denizin kenarına bir banka oturdum. Bir adam geldi, oturabilir miyim? Sözcüğüyle. Tabii dedim buyrun. Adam oturdu.

-Buralı mısın genç? Memleket neresidir?

-“Hayır, Konyalıyım abi.” Dedim

-Hımm Konya güzel memlekettir. Her yerini gezdim sayılır. Peki ne işin var bu koca deryada?

 

İçimden düşünüyordum bu soruya nasıl bir cevap vereceğimi. İş umudu demek pek doğru sayılmazdı. Bir kaçıştı benimkisi, umarsız, firar edercesine. Ama kimden veya neden kaçıştı orası meçhul.

Adam sorusunun cevabını bekliyordu. Dedim ki; “İstanbul derler abi, bir gitmek görmek yaşamak lazım.”

Adamın bu sözüme cevabı dudak kenarı bir tebessüm ve hafiften bir baş sallaması oldu. Elini dizime vurdu ve dedi ki: “ Evlat, hayat senaryosu çekime giderken yazılmış bir Türk filmi gibidir ve hayat, karşıtının ölüm olduğu sanılan ama karşıtı olmayan bir kavramdır.” Adam kalktı, karanlığa bürünmeye yüz tutmuş İstanbul simasında yürüyüp gitti.

 

Belli ki benim kafadan bir adamdı, hayatı ne önemsiyor ne de bırakıveriyordu ve biraz yalnızlık tutkunu ve biraz da maceracıydı. Ama bunların yanında kaderin getirdiğini de isyan etmeden karşılamasını biliyordu. Olması gereken de bu değil miydi zaten insanın fıtratında?

 

Düşündüm adamın son sözlerini; gerçekten de hayat aceleye gelmiş bir film çekimi gibiydi. Ve evet gerçekten de hayatın zıttı ölüm değildi ki, doğumun zıttıydı ölüm ve hayatın zıttı yoktu… Anca eşanlamlısı vardı yaşam. Sizlere yaşamınızda başarılar dilerim. Bana da birgün belki şiir yazar Hayaloğlu diye bir şair.

Vakti Gelen Çekti Gitti

puşt
Bloğumu işlerden ihmal ediyorum ama arada kafa dinlendirmek için yazıyorum.

Bazıları ülkesinde baştı gitti
Bazıları başlar yaran taştı gitti
Bazıları dağları tepeleri aştı gitti
Bazıları ateşe düştü pişti gitti
Bazıları suya düştü şişti gitti
Bazıları cennetlikti muştu gitti
Bazıları ehli zikirdi uçtu gitti
Bazıları günahsızdı kuştu gitti
Bazıları ağladı gözler yaştı gitti
Bazıları yazı görmedi kıştı gitti
Bazıları çileden ağlamıştı gitti
Bazıları iş bulamadı boştu gitti
Bazıları kafadan biraz hoştu gitti
Bazıları sevinerek koştu gitti
Bazıları Allah dedi coştu gitti
Bazıları tökezledi düştü gitti
Bazıları dogmadan ölmüştü gitti
Bazıları kafayı çekti leşti gitti
Bazıları avare gezerdi keşti gitti
Bazıları dertlerimizi deşti gitti
Bazıları erken saat beşti gitti
Bazıları kendi mezarını eşti gitti
Şu dünyanın iyisi gitti kötüsü gitti
Asıl önemlisi puştu gitti :))) efendim

 

 

Ekrem Şama

Sevgili Köpeğim Kurt’a atfen

kurt resimi

kurt

Sende Gittin Dostum
Araba çarpmıştı aslan gibi bedenine
Hırpalanmıştın, yaralar içinde
Mutsuz, sağlıksız, sessizdin dostum
Oysa zorla girmiştin hayatıma
Öylesine saldırgandınki
Kimseyi yaklaştırmıyordun yanına
Sahibini ısırmıştın 4 aylıkken
Getirmişlerdi seni bizim eve
Başlagıçta çok üzdün beni
Yaklaştırmadın yanına
Ama dost olmuştuk seninle
kaç yıldır dosttuk
Ve inan özlüyorum seni
Sana anlatmak çok zor
Anlamazsın ki dünyanın düzenini
Sevmeyi unutmuş insan dolu
Bu koca şehirde
Sana gezecek yer yoktu
Hep zincire bağlandın
ahir ömründe
Üstelik sokaklarda en tehlikeli
otomobil diye bir düşmanın vardı
ilk çarpılışında otobüse şanslıydın dostum
Neler çektik birlikte hatırlasana
kurtulmuştun o zaman ya şimdi
Senden ayrılmak çok zor
Biliyorsun değil mi
Ama bu ayrılık kaçınılmaz oldu artık
Düşünüyorumda
Kırlarda özgür koşmak mı
Benim ayaklarımın dibinde
Sevgime tutsak mı
Yaşamayı isterdin
Cevabın ne olurdu konuşabilseydin
Ben miyim bencil olan
Sen misin, sevgiye doymayan
Bu nasıl bir bağdı nasıl bir duyguydu
Anlamadım gitti bunca zaman
Bilmem ki başkalarına nasıl anlatsam
Bakma öyle gözlerime hüzün dolu
Ben sana hiç kıyamam
Ayrılık çaldı kapımızı
yaptın yine yapacağını
Bir sen vardın bunca zaman
Beni kelime kelime anlayan
Ne olur affet beni dostum
Yardım edemedim sana
Ecel kapıya dayandığında
Acına ortak olamadım
Sen son nefesini verirken
Ben birşey yapamadım
Yalnız sen verdin son nefesini
Elimle taşıdım cesedini
Ellerimle gömdüm seni
Nereye gittiysen bilmiyorum ama
Seni çok özlüyorum dostum
Kapıdaki boşluğa alışamadım
Senin sesini duymadan rahat uyumamadım
Belkide sana layık bir dost olamadım
Elveda dostum görüşemeyeceğiz
Artık mahşere kadar
Özleyeceğim seni bende ölene kadar.

ibrahimkar 04.12.2009

Buda şarkılaştırılmış hali 🙁